19 Ekim 2010

Kafanızı boşaltın!




Küçükken gördüğüm hayatın aslında gördüğüm gibi olmadığını farkettiğimde büyük bir şok geçirmiştim.
Sanırsam ergenliğin başlarıydı, tabi ki bir çok insan gibi arkadaş kazıklarıyla başlamıştı.

Düşünmek gerçekten kanımda var. Her olayı derin derin düşünmek değil bu. Birden akla gelen herhangi bir konu üzerine olan herhangi bir düşünce ve eğer gerçekten kendi içimde çok çok haklı buluyorsam, onu hayatımın sonuna kadar savunur ve götürürüm.

Bilgilerimin çoğu, kendi çapımda edindiğim düşüncelerimden oluşuyor. Yani bir konu hakkında söylediğim şey için karşımdaki bana 'neden' diye sorsa, cevabını verecek kadar araştırmam olmadığını ileri sürerim.
Zaten o kadar fazla bilgi edinmeme daha çok var.

Gel gelelim, bir önceki yazımda da belirtmiştim, inancımı.
Deistim.
Fakat şöyle bir durum var, kafamdaki Tanrı inancı, herkesin inandığı bir Tanrı değil.
Bana göre herhangi bir deistin inandığı Tanrı bile gaddar. Benim 'tanrılarım' var. Mitolojiden de değil onlar.
Her şeyin bir Tanrı'sı var diyemem, yok da diyemem.
Hatta Tanrı kavramına bazen agnostik yaklaşabiliyorum, fakat yine de bir şeylerin varlığını düşünüyorum.

Neyse.
İnsanlardan o kadar tiksiniyorum ki. Çevremdekilerin iyi oluşu, ailemin bile varlığı beni insanları sevmem için bir neden olamaz.
Hepimiz, gerçekten büyük bir yalnızlığın içinde küçük varlıklarla mutluluk oyunu oynuyoruz ve bunu bilmiyormuş gibi yapıyoruz.
Bu bence çok iğrenç bir olay.

Bugün gördüğünüz sevimli bir bebeği seven anne... Yarın öbür gün o bebek büyüdüğünde onun kabusu olabiliyor ya da baba.
Çevrede gördüğüm böyle ailelerin çocuklarına gülümseyebiliyorum ama aklımdan geçen hep bu. Çocuğunu seven bir ebeveyn... Sonra arada çıkacak olan bir sürü olaylar. Çok garip, bugün senin her şeyin olan insan, yarın yer yer nefret ettiğin, kapıyı çarpıp gittiğin, suratına telefon kapattığın insan olabiliyor.

İnsanlara olan nefretim sanırım aşırı derecede ileri bir vaziyette.
Şahsen, savaşta ölen bir çocuk, kadın vs için, içim o kadar da burkulmuyor. Çünkü bugün ölen o çocuk yarın dünyanın başına kötü şeyler getirebilir, nereden bilebiliriz?
He tabi ki bunu düşünerekte, ıyy ölsün, denilemez. Elbette ki üzülür insan ve elbette üzülüyorum yer yer.

Fakat gündemdeki savaşlara bakıldığında, o gün o çocuğun ölümüne sebep olan asker veya emri veren yönetim de bir zamanlar bebekti ve onları gören kişiler, onların çok sevimli olduğunu düşündü.

Bana bu durumlar, açıklayamacağım bir biçimde garip geliyor.
Tanrı diyoruz, fakat savaşın sebebiyeti onun yarattığına inanılan dinlerden çıkabiliyor.

Sahiplenme duygumuzun haddi hesabı yok. Hepimiz, yakıp yıkma taraftarıyız. Nefret etme, öldürme...
Şu zaman da bile, o kadar fazla içi faşistlikle köpüren insanlar var ki...

Blogum çok takip edilen bir blog olsa, herhalde bu yazdıklarıma çok ağır mesajlar, küfürler alabilirim. Çünkü saygı ve empati duygularından yoksunuz.

Bunu düşünmek bile, bazen kendi ırkımdan ama çoğunlukla tüm insanlıktan nefret etmeme sebep oluyor.
Hümanizm için, bizlerin daha iyi vasıflarda yaşaması için yapılmış bir çok propaganda, eylem, öne atılmış görüşler vs. hepsi ama hepsi bir yönetimin zorlaması, şiddeti ile ya ortadan kaldırılmak istenmiş ya da o kişilere yapılan işkencelerle sona erdirilmiştir.

' Uğrunda ölürüm! ' dediğiniz atalarınız ve sonrası ve geleceği ... İğrenç bile denilemeyecek kadar yerin dibindesiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder