24 Ekim 2010

Özgürlük bizi özgürleştiremez.


Yüzyıllar boyunca yapılan özgürlük eylemlerinin bir kısmının 'iyi' denilebilecek fakat 'vasat' yürütülmüş bir çok sonucu olmuş.

Kişiler olarak, bir şeye bağlanmayı istemeyiz.
Fakat işin garip kısmı, cansız şeylere bağlanmaya bayılırız. O, bende de var mesela. Obje bağımlılığım var. Bir ayakkabıyı 5 yıl giyebilirim, kolum, bacağım, böbreğim olur o benim ya da herhangi bir eşyam.

Ben bunu, canlı ve akıllı olan 'şeylere' söz geçirememe korkumuza bağlıyorum. Yani, tabiki bunu bile yapıyoruz. Devlet kuruyoruz, kurallar oluşturuyoruz. Bir çember oluşturuyoruz içindekilere ' burada yaşayacaksınız ' diyoruz diğer tarafa geçmek için küçük bir defter - onu da para karşılığında alıyorsun ' gösterceksiniz diyoruz. Daha doğrusu 'diyorlar.'

Uğrunda savaşılan ve istenilen özgürlük bile kısıtlı.
Vaatler bir şeyi getirmediğinden, sadece sesimizi çıkarmak, bir şeylere tepkili olduğumuzu gösterebilmek için yapıyoruz bunu. Bir çoğumuz kabul ediyor ve 'niye eylemlere katılıyorsun ki bi boka yaradığı yok' denildiğinde bunu çok rahat ve haklı olarak söyleyebiliyor.
Çünkü, yapabileceğimiz başka bir şey yok.
Ya bu ülke ya da başka bir ülkede, elimizde olan bu özgürlüğü daha da ileri seviyelere getirebilecek ne güç var ne cesaret.
Eğer o cesaret var diyorsanız, ben gönüllüyüm ölüme, demiş oluyorsunuz.


Peki niye böyleyiz ?
Bu durumun canımı sıkması, inanın otobüsü kaçırmanın can sıkkınlığından da beter. Gerçekten çok garip bir durum.
Aslında bizim olan bir şeyi, ' kendi toprağımız ' denilen yerde yaşayanlara vermiyoruz, aslında o şey (özgürlük yani) onların da.
Fakat kabul edemiyoruz. Yüksek egomuz yüzünden.

Devletler, ülkeler bile çok basit, gereksiz ve saçma.
Sonuçta neredeyse tüm insanlık olarak, önce Dünya'nın (üzerindeki her canlıyla,biz hariç), sonra da insanoğlunun yaratıldığını düşünüyoruz. Diyeceğim o ki, zamanla insanlık karakter özellikler olarak öyle büyük bir evrim geçirmiştir ki, kendisine bahşedilen toprağı parçalara ayırmış, üzerine 'hayali' şeritler çizerek, sınıflandırmış.
Kendi kendilerini sınıflandırmış ve küçük görmüş. Köle yapmış.
Kendi özgürlüğümüzü kendimiz yok etmiş, kısıtlamış ve parçalamışız.

Bunu kabullenmiyor ve hala devlet, ülke kavramlarıyla sürünüp gidiyoruz. Elbette ki, bu durumlardan sonra hiçbir devlet veya oluşumu değiştiremez, değiştirilse bile, onun getireceğini düşündüğümüz şeyleri uygulayamayız.

Yeterince yapılan kısıtlamalarla 'basit' ve 'gereksiz' suçlar işliyoruz fakat şöyle ki bundan da büyük bir zevk alıyor ve egomuzun tatminliğini hat safhaya eriştiriyoruz.

Diyeceğim şu ki; ben, ne özgürlük savaşçısıyım, ne de bir propagandacı. Anarşistliğimin yanı sıra , varoluşçuyum ve bunlarla beraber düşündüğüm düşüncelerime kattığım 'realistliğim' var.

Bir sosyalist, komünist ya da anarşist.. Kimi derseniz diyin.
Karşı görüşü hakkında, istediği kadar, 'sığ düşünceli' , 'gerici', 'kısıtlayıcı' vb. gibi kelimeler kullansın. İnsanlar bu şekilde sınıflanmaz.
İki çeşitiz;

1- Gerçeği göremeyen.
2- Gerçeği görebilen.

Bu durumda, varlığımız ya da varlığınız hâlâ can sıkıcı, itici ve iğrenç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder